Yılardır birçok sosyal demokrat kafa yorup duruyor, "bu kadar başarısızlığa rağmen nasıl oluyor da Deniz Baykal hala CHP'nin başında durabiliyor." Cevaplaması çok güç onlarca şey söylendi şimdiye kadar ama benim bulduğum cevap şu: olsa olsa Türkiyenin ileriye gitmesini engelleyen gizli güçler onu başımıza musallat etmiş olabilirler.
Demokrasiyi kullanarak demokrasiyi ortadan kaldıracak gibi gözüken takiye yapan siyasilerin karşısına güçlü bir şekilde çıkacak bir parti çıkmadığı sürece yaşadığımız tehlike sürüp gidecek. Peki bu tehlikeyi önleme ihtimali olan alternatif güç kim, asker mi, olmamalı, bir başka siyasi parti mi, işte bu. O parti hangisi DYP, ANAP, MHP, DTP, CHP.... Alternatif partiler bunlarken 100 kişiye sorulduğunda kaçı CHP nin adını verir normal şartlarda çok büyük bir çoğunluk en azından %70 i CHP demeli yani bu da iktidar olamasa da güçlü bir muhalafet ve sonraki seçimlerde iktidar anlamına gelebilir.
Uzun lafın kısası olması gerekenle olmayan şey arasındaki fark Deniz Baykal gibi bir köstebek sayesinde başarısızlığa mahkum edilmiş sosyal demokrat kesimin çaresizliği. Her toplum hakettiği yönetimler tarafından yönetildiğine göre bizim hakettiğimizde gizli ajan bir Baykal gibi gözüküyor.
Bu sitede aklıma gelen, içimden geçen şeyler bulunacaktır.
29 Eylül 2007 Cumartesi
Deniz Baykal Ajan Olabilir mi?
Gönderen cem zaman: 10:39 0 yorum
Etiketler: Politika, sol, sosyal demokrat
26 Eylül 2007 Çarşamba
Hastane Günleri
Hastaneye yatmadan bir kaç gün önce kendime video kamera aldım. Öleceğimden korkuyordum ve ölmeden önce hiç olmazsa kaydedilmiş birkaç görüntüm olsun istedim. Kafamdaki kocaman tümör hayatımı derinden etkiledi. Karakterimin çok değişip değişmediğimi bilemiyorum, sanırım aynı kaldım. Asıl değişimi yıllar sonra kibirli olduğumu keşfettiğimde yaşadım. Kibirlilik ayrı bir konu, belki başka zaman...
Hastanede ameliyata alınmadan önce gerekli tetkikler yapılırken ziyaretçilerimden arta kalan zamanlarda ya yazı yazıyordum ya da kendimi kameraya çekiyordum. Her ne kadar kolay bir ameliyat olacağı söylense de neticede kafama temas edecek havanın bana neler yapacağını kestirmek zordu. Küçük bir hatayla görme yetimi kaybedebilir yada düşünme kabiliyetim zayıflayabilirdi. Kendimle ilgili önemsediğim şeyleri ameliyata girmeden önce not düşmek zorundaydım.
Hayatta en önemsediğim insanla bir kez daha küsüşmüştük. Kendimi çevremde bir çok insan olmasına rağmen yalnız hissediyordum. Bir çeşit vasiyet bırakır gibi bırakacaktım yazdıklarımı ve çektiklerimi.
25 Eylül 2007 Salı
PROLAKTINOMA
İnsan hastalanınca sağlığının değerini daha iyi anlıyor derler, doğruymuş. Sağ gözüm görmemeye başladığında göz hekimlerine gitmiştim doğal olarak. Hiç aklıma gelmemişti sorunun kafamın içinde olacağı. Bu zaten benim değil göz hekimlerinin aklına gelmeliydi maalesef onların da gelmedi.
Dört farklı göz hekiminden sonra ancak beşincisi MR istemeyi akıl edebildi. Korkarak ve ne olduğunu anlamayarak beyin MR'ı çektirmek üzere MR merkezine gittiğimde içimde tarif etmekte zorlandığım duygular oluşmuştu.
MR neticesi çıktığında ve kafamda yumurta büyüklüğünde bir tümör tespit edildiğinde başımdan kaynar sular döküldü, ayaklarımdan güç kesildi, düşecek gibi oldum. Gözlerim doldu ve daha çok gencim ben diye düşündüm ilk anda, gözlerimde yaşlar birikti, kalbim sıkıştı. Neden ben dedim sonra, böyle şeyler televizyonda olur hep başkalarının başına gelir. Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz, olamaz.
Abime telefon açarak durumu bildirdiğimde o hekim gözüyle olaya bakarak "başına gelebilecek en iyi tümör gelmiş durumda korkacak birşey yok. Kendini üzme" diyordu ama ben onu duyduğumdan pek emin değildim. Başımın içinde bir tümör varken iyi mi, kötü mü diye sorgulayamıyordum. Vücudumda olmaması gereken bir ur vardı ve orada olmasını istemiyordum.
24 Eylül 2007 Pazartesi
22 Eylül 2007 Cumartesi
Ben Biriktiriciyim
Yalnız Kadın
Sanat her zaman var oldu hayatımda. Amatör ama sadık. Genelde neye niyet neye kısmet şeklinde resimler yaptım. Amaçsız başlanan şeyler sonuna vardıralamaz ama ben yola çıkarken amaçsız olduğum halde amacımı yolda bulanlardanım. Hani derler ya "kervan yolda düzülür" buna benzer bir laf vardı. ben kervanımı resim söz konusu olduğunda yolda düzerim. Acaba sadece resim için mi geçerli bu?
yalnız kadınımı renklendirdim.
21 Eylül 2007 Cuma
PARA
30 Ağustos 2007
Gönderen cem zaman: 16:39 4 yorum
Etiketler: hayat, neden yaşıyorum, para
18 Eylül 2007 Salı
NEDEN
En son ne zaman sordum kendime neden yaşıyorum diye? Dün. Sanki biraz önce bile düşünmüş olsam hiç düşünmemişim gibi... Acaba doğru dürüst bir cevap bulamadığım için mi? En son cevabım para kazanmak için olmuştu. Şİmdiye kadar onlarca cevap vermiş olmalıyım ama hiç birisi yeterli olmuyor.
Bir ay sonra yada bir yıl cevabım ne olacak?
Gönderen cem zaman: 21:26 0 yorum
Etiketler: neden yaşıyorum, yaşamın amacı
15 Eylül 2007 Cumartesi
Ankarayı Neden Seviyorum
Hergün Radikal Gazetesi okumayı severim çünkü her ne kadar büyük bir yayın kuruluşunun bir parçası olsa da Radikal'in Türkiye standartlarını yükselttiğini düşünüyorum. Seçilen haberler, bu haberlere yaklaşımları, köşe yazarlarının farklı çevrelerden olması, doyurucu ve farklı şeyler düşünmeme yol açan bir gazete olması Radikal Gazetesinin benim hayatımda yeri olmasını sağlıyor.
İsmet Berkan Ankara Temsilcisi olduğu dönemlerde sürekli İstanbul'un Ankara'ya oranla nasıl da güzel bir şehir olduğunu yazdığını hatırlıyorum. İsmet Berkan'ı bu özelliği hariç hala severim ve ciddiye alırım. O zaman da şimdi olduğu gibi sırf bu tür yazılarından dolayı kinlenirdim. Yıllar sonra ben de İstanbul'da yaşamak şanssızlığını yaşadım. Yaklaşık 3 yıl boyunca tam bir eziyet oldu benim için.
DEVAM EDECEK
Karışık
Ne zaman... tam ... kendimi iyi hisset....
Yaşamak... uğraşmakla geçen yaşam...
Kafam karışıkken yazmayı sevmiyorum.
O sıralarda tarihin önemli anlarından birinin içinde olduğumu hissetmiştim. Bana düşen görev olduğu gibi kaydetmekti. Kimse farkında değildi ama hiçbir şey eskisi gibi olamazdı artık. Kelebek etkisi devreye girmişti, durdurulamaz ve geri döndürelemez süreç harekete geçmişti.
Kalbur üstü hayatlar yaşayan sıradan insanlar anlamışlardı: bu bir problemin başlangıcıydı. ilk kim anlamıştı, sadece para kazanmak için yaşayan binlerce, hatta milyonlarca insan, bir anda karar değiştirmişti. Sadece para kazanmak için harcadıkları hayatlarını değiştirmek zannettiklerinden daha kolay olmuştu.
İnsanlık tarihinin engellenemez gibi gözüken gelişme çizgisinin yönü çok kısa bir sürede değişmişti. Avcı - toplayıcı - biriktirici- şehir kurucu- mülkiyet edinici - sahip olduklarını koruyucu - savaşçı - istilacı - üretici - tüketici - kaşif - meraklı - devrimci - milliyetçi - reformcu - farkına varıcı - cumhuriyetçi - sömürgeci - emperyalist - kapitalist - insan sonunda içinde bulunduğu kaçınılmaz yolu değiştirmenin yolunu bulmuştu. Bütün yaşam tarzının sadece tüketmeye yönelik olduğunu anlamalarını sağlayan şey yaşadıkları bir doğa olayı olmuştu.
BEYNİMDEKİ TÜMÖR
İki yıl boyunca 4 farklı göz doktoruna gitmiştim ve hepsi de benzer tespitlerde bulunmuşlardı. Gözümün bozuk olduğuna hükmetmişlerdi. Ancak beşinci doktor sorunun gözde değil de beyinde olabileceğine ihtimal vermiş ve MR çektirmemi istemişti. MR’ın neticesi tam bir hezimet olmuştu benim için. Kafamın içinde yumurta büyüklüğünde bir tümör duruyordu.
Başımdan kaynar sular dökülmüştü. nasıl böyle birşey olabilirdi. Böyle şeyler hep filmlerde olurdu benim başıma neden geliyordu bunlar. Tabii ki çok kötü hissediyordum kendimi. Abimin hekim olması sayesinde hızlı bir araştırma neticesinde en iyi beyin cerrahlarının olduğunu öğrendiğimiz Hacettepe’ye yattım. Ameliyata girerken öleceğim diye çok korkuyordum.
Şanslıydım aslında abimin tabiriyle “başıma gelebilecek en iyi tümör gelmişti”. Adını da öğrenmiştim yumurta tümörümün “Hipofiz Adenomu: Prolaktinoma”. Ameliyat iyi geçti ve yumurtamdan kurtuldum. Şimdi sürekli ilaç kullanıyorum. Aradan geçen dört yılın ardından tümörümü yaşama gündemimde ön plana alma sebebim kanımdaki prolaktin seviyesinin tekrar 150′nin üstüne çıktığını öğrenmem oldu.
Olması gereken en üst seviye 18 iken 150′nin de üstünde çıkması ilacı kullanmadığım anda tekrar tümörümün ortaya çıkacağını gösterdi. Bir ay gibi bir sürede bu kadar hızlı artmış olması hatıralarımı canlandırdı.
Şanslı hissediyorum kendimi. Şu an, 2007 yılının Temmuz ayında, hala soluk alıp veriyor olmamın sebebi erken müdehale denilebilir. Aslında çok erken de değil ama hiç müdehale edilmemesinden iyidir. Eğer MR teknolojisinin keşfedilmediği bir dönemde yaşıyor olsaydım yaşamıyor olacaktım. Bu da çok eskilere gitmeden en fazla 100 yıl önce aynı hastalıktan dolayı çok kolay ölebileceğimi bana gösterdiğinde ister istemez kendimi şanslı hissediyorum.
Kafamın içinde beni öldürebilecek bir şeyi neden oluşturuyorum. Bu durumun doğal seçilimle bir ilgisi var mı? Benimle aynı hastalığa sahip olduğu için bu güne kadar kaç insan öldü acaba? Günümüzde bu hastalık neye hizmet ediyor?
Gönderen cem zaman: 09:58 0 yorum
Etiketler: hayat, prolaktinoma, tümör
Kimim Ben (Who am I)
Haziranın sıcağında dünyaya geliyorum. O sene Galatasaray Uzun süre kurtulamayacağı şampiyonluk perhizine giriyor.
Yıllarca aşık olduğum şehir; Ankara’da yaşadıktan sonra mecburen Antalya’ya gidiyorum. Liseyi orada tamamlayıp üniversite için aşkıma dönüyorum.
ODTÜ hayatım başlıyor. Yedibuçuk yıl sürüyor ODTÜ eziyeti. İngilizceden nefret ediyorum ama kurtulamıyorum da.
Sonra İzmir’de askerlik ve Nefret ettiğim şehir İstanbul’da iş hayatı. Bir yıla yakın bir zaman boya fabrikasında mesleğim olan kimyagerliği icra ediyorum. İlk ve son kez mezun olduğum (uzmanı olduğum) işi yapıyorum.
Kayseri’de üç yıl boya satıyorum ve o dönemde belli oluyor ki hayatımı satış yaparak kazanacağım. Üç yılın ardından nefret ettiğim şehre iş icabı tekrar geliyorum ve yaklaşık 3 yıl kurtulamıyorum. Önce dersanede müdürlük yapıyorum sonra kendi işimi. Restoran açıyorum ama var olan az paramı da bitiriyorum.
Aşkıma dönüşüm muhteşem oluyor. Şu an Memleketimde yani Ankara’da çalışıyor ve yaşıyorum. İşim yine satış. Evim harika manzaralı ve huzur dolu.
Peki ben ne yapmaktan hoşlanırım. Yazmaktan, okumaktan, çizmekten, çalmaktan (gitar), kendimi iyileştirmekten ve kaliteli olmaya çalışmaktan.
çok şey kattım kendime ve yıllarımı aldı…
I was born in Ankara at June 1974. Lived 14 years and then went to Antalya since my family divorced. Studied high school at there and win university exam and come back Ankara again. Studied Chemistry and I hate english at ODTU. I made my military obligation in Izmır. after military I started to work as a chemist at a paint factory at Istanbul. After a year because of economical crises I quit this job and went to Kayseri to work as a sale engineer. I lived 3 years there and went to Istanbul to direct a course. My boring life continued and I worked jobs that I hated.
My personal problems blocked my manager life. After management ogf this course I opened a restaurant that we made Italıan kitchen. After a year crashed and I lived my deepest, worst time of my life. I found again a job as a sale engineer. Now I am living in Ankara that love very much. My inclining and declining life is this.