Bu sitede aklıma gelen, içimden geçen şeyler bulunacaktır.

31 Ekim 2007 Çarşamba

ŞİİR BULMA ÇABASI

İlkokul 3. sınıfta okuyan bir çocuğunuz varsa ve size gelip bana biir şiir bulabilir misin derse ne yaparsınız? Elinizin altında internet varsa hemen araştırır bulursunuz değil mi? Bizim zamanımızda nasıl oluyordu, nasıl çıkıyoduk bu tür ödevlerin içinden hatırlayamıyorum. Belki de öğretmenlerimiz daha gerçekçi ödevler veriyorlardı bizlere. Hayat Ansiklopedimiz vardı bizim Lacivert ciltli kalın mı kalın kitaplar. Sadece ödev yapmak için de değil bazen sırf keyif için açar okur veya resimlerine bakardım. Biz ne de olsa internet çağı çocukları değildik, yaşamak için daha çok enerji harcamak durumundaydık. Sanki daha keyifliydi o zamanlar.
Peki şiir konusuna geri dönersem. Bulmamı istediği şiirin konusu şu idi: "Milli mücadele yıllarında milletimiz işgal altındaki yurdumuzu bağımsızlığa kavuşturmak için nasıl bir dayanışma göstermiştir." Böyel şiir bulma ödevi olur mu? Bu nasıl bir konu? Oturup kendin yazmadığın sürece bulmak mümkün mü bilemiyorum.
İlk iş olarak Google'ı açtım ve birkaç kelime seçerek araştırmaya başladım. ilk bulduğum mantıklı site şu oldu: http://www.turkdirlik.com/Bilgimece/Turkoloji/Tarih/MUYilmaz0022.htm ve daha ilk cümlelerde şu şiir.
"Orhan Şaik Gökyay, “Bu Vatan Kimin?” sorusuna yanıt verirken şöyle diyordu:
“Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır”
Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş Savaşlarına katılanların her birinin yaşamı gerçek bir roman! ‘Cepheden cepheyi soranların’ anılarını okumak demek, inanılmaz olaylarla örülü akıcı bir romana dalmak demektir. Ve o romanlaşan anılar çoğunlukla da tarihe kaynaklık ederler."

Bu bilgiden yola çıkarak adı geçen şairi araştırdım. Aşağıdaki sitede alıntı yaptığım şiiri buldum ve bir kaç kez okudum ama ödev de istenen duygu tam olarak yoktu.
http://www.siir.gen.tr/siir/o/orhan_saik_gokyay/bu_vatan_kimin.htm
BU VATAN KİMİN
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.

Rastgele aramak yerine şiiri bulduğum şiir odaklı internet sitesinde biraz daha araştırma yaptım. Aradığım konuya tezat düşen ama hoşuma da giden bir fotoğrafla karşılaştım bu sitenin giriş sayfasında.
Nereden başlayıp hangi noktaya gelmiştim. Şiir bulma yolunda pek mesafe katedememiştim ama güzel bir fotoğraf bulmuştum. Kafamdan onlarca şey geçiyordu ama bulmam gereken şiiri unutmamalıydım araştırmaya devam ettim.
Site güzeldi ama aradığımı bulmamı sağlamadığı için biraz daha gezindikten sonra çıktım. Tekrar Google'a dödüm ve aramamı şiir siteleri üzerine yoğunlaştırdım.
http://www.antoloji.com/siir/multimedya/redir.asp?multi=20462 Bu sitede bir sayfa açıldı ve yandaki fotoğraf ve şiir çıktı karşıma.

Milli mücadele
Binlerce sahne aktı hayalimden
Milli mücadelenin gerçek kahramanlarından
İkmalciler, kağnıcılar, arabacılar hep kadındılar
Bacılar, analar, nineler hepsi kurtuluşun içindeler
Bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

İşçi taburları, gizli örgütler
Cephane kakçıları.gümrükçüler
Denizciler,havacılar,doktorlar
Gönüllü hemşireler,hamallar

Bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

Sargı bezi hazırlayanlar, ustalar
Takılarını orduya armağan eden kadınlar
Demir yolcular,şoförler,gazeteciler
Öğretmenler vatanı seven imamlar
Bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

Kuva-yi milliyeçiler,Kızılaycılar
Müdafaayı hukukçular yöneticiler
Genç yaşta şahadet şerbetini içen
Mehmetçikler Onları yöneten kahraman komutanlar
Bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

Fevzi çakmaklar Kazım Karabekir paşalar
Halit paşa gibi gözü kara yiğitler
Demirci oğlu efeler,Ayşeler,Fatmalar
Sakarya da düşmanı yenen çarıksız mert yiğitler
Bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

Vatanı seven yüzündür cihanı münevver eden
Al bayrağa fedadır bu can ve ten
Senin uğrunda ölmem nedendir neden
Anadolu benim anamdır sevdiğim ondan
Atatürk tür bu davaya önderlik eden
İşte bu vatanı kurtaran gerçek kahramanlar

Halil Çolak 18.10.2005 Ankara
Halil Çolak
_uacct = "UA-200495-3";
urchinTracker();
Aradığım şiiri buldum sonunda. Hiç umudum yoktu başlarken ama sonunda bulmuştum işte. Şiir olarak çok iyi mi diye bakmak uygun değildi bu durumda. Ödev bulunmuştu sorun kalmamıştı. Derken.... çıktı alıp, birkez daha okudum ama içime sinmedi. Çok zorlamaydı ve sırf benim bulmaya çalıştığım konu için yazılmış bir şiir olduğu hissini veriyordu. Son bir gayret biraz daha araştırma yaptım.
"şiir "milli mücadele" dayanışma bağımsızlık" yazarak ara tuşuna bastım. Alakasız şeyler çıktı karşıma. Neye Niyet Kısmet diye bir yazı yazma fikri bu anda geldi aklıma. Bir gün bir kelime arayarak başlayacağım internette gezinmeye ve bakalım sonu nereye varacak.

http://arama.antoloji.com/Bu site sıkıntımı çözdü ve aradığımı bulmamı sağladı. Hazırlayanların eline sağlık. 2 saate yakın uğraştım ve sonunda içime sinen bir şiir buldum. Yoruldum. Sanki Ansiklopedi ile ödev bulmak daha kolay mıydı ne?

29 Ekim 2007 Pazartesi

VATANIMIZI NEDEN SEVİYORUZ

Mecbur olduğumuzdan olabilir mi? Alternatifi olsa değiştirmez miyiz? Doğduğum ülkeyi sevmek zorundayım gibi gözüküyor ama vatanım beni seviyor mu? Vatan dediğimiz şey sadece elle tutulup gözle görülmeyen soyut bir şey midir, yoksa sağlık sistemi, adalet sistemi, eğitim, trafik, asayiş gibi yurttaşalrı doğrudan ilgilendiren somut bir şey midir?
Diyorlar ya "Ya Sev Ya Terket": ne demek bu şimdi? Sevmediğimiz şeylerin değişmesi için hiç mi kafa yorup eleştiri de bulunmayacağız. At gözlüğü takarak yaşayalım ve bize sunulan tatsız tuzsuz bu yemeği yiyelim istiyorlar.
Vatanımı seviyorum diyerek yapılan şeyleri görünce içim acıyor. Neden bu kadar güçsüz bir devletimiz var diye kafa yormanın nesi yanlış.

YORUMLARINIZI YAZIN....

EGEMENLİK ÜSTÜNE

EGEMEN OLMAK İÇİN GÜÇLÜ OLMAK GEREKİR. CAHİL İNSANLARIN ÇOĞUNLUĞU OLUŞTURDUĞU TOPLUMLAR EGEMENLİK İÇİNDE YAŞAYAMAZLAR.

ZAMAN ÜSTÜNE

ZAMAN DEĞİŞİMDİR...
Zamanını nasıl kullanıyorsun?
Sonradan pişman olduğun şeyleri yapıyor musun?
Çocukken televizyon başında harcadığım zamanlarımı düşündükçe içim acıyor. Bir insanın şanslı olması demek bilinçli bir anne babaya sahip olması demektir.
Çocuk büyütmeyi profesyonelce algılamayan kişilerin ebeveyn olmamaları gerek. Nasıl para kazanmak için işini doğru yapması gerekiyorsa, adam gibi insan yetiştirmek için de en az işine gösterdiği saygıyı çocuğuna da göstermeli.
Peki insanlar ideal olan şekilde mi yaşıyorlar. Ya da ben öyle mi yaşadım veya yaşıyorum. Dürüst olmak gerekirse herşeyi gerçekten doğru yapıyor muyuz? İşinde, eşinde, okulunda, çocuklarında, herşeyde doğruyu yaşıyor muyuz?
Maalesef kaybettiğimiz zaman aslında ölüme yaklaştığımız anlamına geliyor. Öldüğümüzde rüyadan uyanacağımızı ve gerçek yaşamımızın o zaman başlayacağını söylemişti bir arkadaşım. Ben de Matrix'deki gibi mi yani demiştim. Uyandığımızda neyle karşılaşağız bilemem ama gördüğü rüyadan hoşlanmayan milyonlarca insan var dünyada. Asıl kötüsü belki de diğerleri hala uyumaya devam ederken sen uyanınca gördüğün manzara...
YORUMLARINIZI YAZIN...

25 Ekim 2007 Perşembe

KADER

Kader nedir?
Ansiklopedik bir tarif vermek gerekirse: "Kader, bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine inanılan doğaüstü güç, ezeli takdir. Yazgı veya mukadderat olarak da anılır."
Kader ne yapacağımı Allah'ın daha ben bilmeden biliyor olması olarak düşünülebilir. Henüz ben bilmiyorum 100 kelime sonra ne yazacağımı ama Allah biliyor. Daha ben doğmadan önce ne yaşayacağımı da biliyordu zaten. Kafamın almadığı şey şu: madem neler yapacağımı biliyor öyleyse yaşamım boyunca iyi şeyler mi yapacağım, kötü şeyler mi yapacağım onu da biliyor. Daha ben doğmadan önce Cennete mi gideceğim Cehenneme mi gideceğim biliyor. Peki o zaman benim yaşıyor olmamın anlamı ne?
Allaha inanan birisi olarak beni niye yarattığının cevabını bulmak veya bilmek istiyorum. Herşeyi bilen Allah, benim neler yaşayacağımı bilen Allah, ölünce ne olacağımı bilen Allah neden beni dünyaya göndermiş olabilir ki? Yukardan beni izlerken ne görmeyi bekliyor? Zaten onun çizdiği hayatı yaşarken beklenmedik ne yapabilirim?
Ya kader bize söylendiği gibi birşey değil, ya da kader diye birşey yok. Kaderin olmamasını kabul etmek gelmiyor içimden o zaman huzursuz oluyorum çünkü O böyle birşeyin var olduğunu söylüyor. O zaman bize öğretilen kader yanlış olmalı.
Dinde sorgulama yoktur bunun da farkındayım ama çözemediğim zaman kafamı kurcalıyan şeylerin başında kader konusu geliyor. Çözen var mı acaba? Hiç unutmam lisede okurken din öğretmenine sormuştum yukarıda yazdığım şeylere benzer cümleler kurduktan sonra kader nedir diye. Cevap olarak "ayın ne zaman tutulacağını biliyoruz değil mi" diye sormuştu ben de evet demiştim ve eklemişti "işte kader ay tutulması olacağını bilmektir. Sen tutulacağını bilirsin ve ne yapsan da engelleyemezsin." O zaman çocuk kafamla bu cevabı anlayamamıştım maalesef şimdi büyük kafamla hala anlayamıyorum. Eee ay tutulacağını biliyor olmamın kaderle ne ilgisi var.
O gündür bu gündür bazen düşünür dururum öğretmenle olan bu diyalağumuzu. Kader nedir?

24 Ekim 2007 Çarşamba

DENEME YAZMA HAKKINDA

Deneme tamamen kişisel bir yazı türü. Birçok şey de anlatılabilir, hiçbirşey de yazara bağlı. Bir çeşit kendi kendine sohbet gibi. Herhangi bir konu hakkında 'Deneme' yazmaya karar verirsen yanılırsın. Önce bir konu belirleyeyim de sonra o konuda kafa yorayım, hadi bir deneme yazayım diye işe başlarsan olmaz.
O an içinden gelen şeyleri yazman ve bir çeşit bir kenara not etmen gerekir. Mesela İstanbul'la ilgili bir deneme yazayım diye işe başlasam ne olur? Onlarca şey olur. Bir cümle bile çıkmaz bazen, bazen de sayfalar dolusu yazarsın.
En önemli nokta ilk cümle. Bazı zamanlar bir cümle doğar içinde işte onu hissedersin bir anda o cümleyi kovalarsan güzel bir yazıya ulaşırsın. Dikkat etmek lazım amaç kovalamak, yakalamak değil yakaladığın an yazma işin biter. Noktayı koyman gerektiği ana gelmişsindir. Bazen öyle olur ki elin yetişemez aklına ve saçma da olsa yazarsın, parmakların ağrır, aynı pozisyonda oturmaktan belin ağrır, gözün kamaşır ama durduramazsın kendini. İşe kovaladığın ilk cümlenin enerjisidir o.
Deneme yazma işi biraz da günlük tutmaya benzer, hatta saatlik tutmaya. Fotoğraf makinası elinde gezen turistler gibi hissederim bazen kendimi. Keşke o zamanlar bir elimde kalem bir elimde not defterim olsa da fotoğraf çeker gibi o anı yazabilsem. Bunun için maalesef ne zamanım ne de param var. Keşke dünyaya başka bir durumda gelseydim. O zaman belki 'denemez, yapardım.'
Deneme yazılmaz yaşanır desem çok mu amiyane olur.

SAMSUN SEYAHATİ

23.10.2007

Yine iş dolayısı ile Samsun’a geldim. Şu an Ulusoy Seyahat ile Ankara’ya dönüyorum. Samsun İl Çevre Müdürlüğünün Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu ihalesi vardı, sürpriz bir şekilde ihale bizim firmada kaldı. Dün gece 12 de yola çıktım sabah 6 da Samsun’da oldum. Hava tahmin ettiğimden de karanlıktı. Hala güneş çıkmamıştı. Allahtan ağabeyimin hekim arkadaşına rastladım da sabah 10 a kadar ortada kalmaktan kurtulmuş oldum. Onun kaldığı 19 Mayıs Üniversitesindeki konukevinde 8 e kadar uyudum da kendime geldim.
Geçen sefer geldiğimde de üniversitenin yerine bayılmıştım. Bu defa sabahın ilk ışıkları içinde denize hakım bir noktadan ormanın içinden doğan güneşe bakmak çok dinlendirici idi. Kuş sesleri içinde 3-4 dakikalık o yürüyüş çok iyi geldi.
Minibüsle şehir merkezine indim ve yaklaşık 9 gibi Ulusoy’u buldum. Ben biletimi alırken yanımda duran bayana bakmamıştım meğer rakip firmanın elemanı imiş o beni tanıdı. Görevliye Ağabali caddesine nasıl gideceğimi soruyordum ki oraya gitmenize gerek yok ihale bu binada dedi. Bu tesadüf çok işime yaradı elimdeki yükle o mesafeyi yürümek çok yorucu olacaktı.
İhale dosyasını bırakıp kahvaltı yapmak için yer ararken onunla tekrar karşılaştım. Oturduk çay içtik. O sırada itfaiye sirenleri ortalığı velveleye verdi bir de baktık biraz önce ihale dosyalarını verdiğimiz binaya su sıkıyorlar. Sanki şaka gibiydi bu kadar yorgunluğun üstüne yangın yüzünden ihale iptal olur diye korktum. Yarım saat içinde söndürdüler de binaya girebildik.
İhale başkanının yavaşlığı ve işgüzarlığı başlı başına yazı olabilecek bir konu ama yazarken hatırlayarak tekrar canımın sıkılmaması için o kısmı atlıyorum.
İhalede en düşük fiyatı bizim verdiğimizi Anakaraya bildirdim ve görevimi layığı ile yapmış olmanın verdiği huzurla Ulusoy servisinin kalkacağı yere gittim. Yolculuk sorunsuz devam ederken gözüme bir şey çarptı. Havza’da “Avrupa Palas” adında küçük bir otel gördüm. Tabelanın boyutları taş çatlasın 20 cm * 30 cm di. Adı kadar havalı olmayan derme çatma bir levha ve hiç beklenmedik bir yerde böyle bir otel ismi. 10 dakika sonra Otobüs arıza yaptı. Bu sefer Merzifon’da zorunlu olarak durduk. Durduğumuz yerin tam karşısında bir levha daha gördüm. Bu seferki oldukça büyük, “CİLOŞOĞLU” böyle isim mi olur dedim kendi kendime. Bir oğul olduğuna göre Ciloş adında bir baba da varmış demek ki. Gülümseyerek hayal ettim “Merhaba ben Ciloş, tanıştığımıza memnun oldum.” Böyle isimli birisinin tipi nasıl olabilirdi ki.
O anda yıllar önce gördüğüm buna benzer bir şey geldi aklıma. Filli Boyada çalışırken mesai arkadaşlarımla birlikte Antalya’ya tatile gidiyorduk. Bir kamyonetin arkasında şu yazı vardı, “GIBIŞOĞLU”. Dakikalarca espri yapmıştık bu isim üstüne.
Yolculuk devam ediyor Sungurluda mola vereceğiz. Umarım kazasız belasız ulaşırız Ankara’ya.
Ankara’ya ulaştım. Yaklaşık 20 saat süre içerisinde 14 saatim yolda geçti. Eve geldiğimde ayaklarım öyle ağrıyordu ki ayaklarımın sızısı sanki sadece ayaktan oluşan bir vücudum varmış gibi hissetmeme neden oldu.

22 Ekim 2007 Pazartesi

HASTAYIM

Adana'dan döndüm ama iyi dönmedim, hastayım. Çok fena üşütmüş durumdayım. Haftasonunu yatarak geçirdikten sonra bugün mesaiye geldim. Saatler geçmek bilmedi. Şu an mesai bitmek üzere ama gece 12 de yola çıkıyorum. Samsun'a gideceğim, günü birlik bir seyahat olacak. Yarın Ankara'ya dönmüş olacağım.
Bugün sabahtan Numune Hastanesine gittim. Tahlil sonuçlarını Tuncay Beye gösterdim. Prolaktin seviyesini düşük seviyede tutmak için Dostineks kullanmaya devam edeceğim. Testereon seviyesi düşük çıktığı için de 3 ay boyunca kullanacağım bir de iğne verdi, Salomon gibi bir adı vardı ama şu an hatırlayamıyorum.
Çocuk yapmayı düşünüp düşünmediğimi sordu. Bir yıl için böyle bir planımızın olmadığını söyledim. Eğer çocuk istediğimi söyleseydim başka bir yöntem uygulayacaktı.

18 Ekim 2007 Perşembe

ADANADA SON GÜN

Bugün Adanadaki son günümdü. İsken Enerjiye gittim. Dünden sonra bu tesisi ziyaret etmek iyi geldi. Şimdiye kadar onlarca termik santral gezdim ama aralarında bu kadar temizini görmedim. Sonradan öğrendim sahipleri Almanlarmış, bir yandan gıpta ile bakıyorum onların düzen ve temizliklerine bir yandan da kızıyorum bizler niye böyle değiliz diye.
Oradaki işimi bitirdek sonra akşam yemeği için Misis'e gittim. Misisin sıkma ve ayranı meşhur. Ayran koyun yoğurdu ve inek yoğurdu karışımından yapılmış çok lezzetliydi. Sıkma ise bildiğimiz peynirli gözleme, lezzetliydi. Misisde Mozaik müzesi var gördüm ama gezmeye fırsatım olmadı. Tarihi bir ilçe, çok eski olduğu ama sonradan restore edilmiş bir köprüden geçtim sonradan öğrendim ki o köprü ünlü de bir köprüymüş. Lokman Hekim bulduğu ölümsüzlük ilacını o köprüden düşürmüş ve kaybetmiş.
Yol üstünde yıkık bir de kale vardı ancak göz ucuyla bakabildim.
Mersine de gidecektim bu seyahatte olmadı bir dahaki sefere oraya da giderim umarım. Keşke iş amaçlı değil de sadece gezme amaçlı gelebilseydim buralara.Bir elimde fotoğraf makinası diğerinde kağıt kalem gezip görmek çok daha keyifli olurdu ama maalesef bunu yapabilecek imkanım yok.

NOT:
Misis, Ceyhan Nehri (Pyramos) kenarında, tarihi İpek Yolu üzerinde Adana'dan sonra kurulmuş ikinci bir geçit durumundadır. Misis'in tarihi, üzerinde bulunduğu muhtemelen neolitik döneme (M.Ö. 6000) tarihlenecek Höyük ile başlar. Misis! Truva kahramanlarından Mopsus'un kurmuş olduğu söylenmektedir. Hitit, Asur, Makedonya ve Selevkosların eline geçmiş, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli merkez olmuştur.M.S. 8. yy'dan itibaren Abbasiler döneminde yeniden imar edilmiştir. 1517'den sonra Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girmiş olan Misis'te bugün ayakta kalmış olan eserler şunlardır. M.S. 4. yy'a ait mozaikler, 9 gözlü taşköprü, Akropol'deki surlar şehir kalıntıları ve 1542 yılında yaptırılan Havraniye Kervansarayı ile 1648 yılında yaptırılmış tek kubbeli, kübik mescit bulunmaktadır.

Kaynak: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=238159
NOT:
Yılan Kale, bugünkü Adana-Ceyhan E-5 Karayolu üzerinde, Misis ile Ceyhan arasında birdenbire yükselen, ovaya hakim bir tepe üzerinde, karayolundan 3 km. içeride yer alır. İç Anadolu'dan gelip Külek Boğazı yoluyla Adana, Misis, Payas ve Antakya'dan geçen tarihi ordu ve kervan yolunun üzerinde bulunan Yılan Kale, dağ kaleleri zincirinin ilk halkasıdır.
Yılan Kale, boyutları ve karmaşık tasarımı ile Ortaçağ'ın en etkileyici askeri yapıları arasındadır. Günümüze olabilecek en sağlam şekliyle ulaşan kale, yapım karakteri, malzemesi ve Ortaçağ kalesi olması yönüyle Bizans'a dahil edilmektedir. Korunması kolay, düşürülmesi çok güç bir kale olarak bilinen Yılan Kale çevresi dıştan 700 m. kadardır ve kale, ikişer katlı 8 yuvarlak burçla tahkim edilmiştir. Burçlar ve araları tamamen mazgallı olup, bu mazgalların ortaları ateş etmek için delikli bırakılmıştır.
Edwards, Yılan Kale'nin planı üç avluya ayırarak incelemiştir. Edwards'a göre, daha alt kısımda bulunan iki avlu, güneydoğudaki kanadı korumak amacıyla tasarlanmıştır. Son derece zeki biçimde tasarlanan ve yerleştirilen surlar ile burçlar, dik yamaçların da yardımıyla saldırıyı oldukça güçleştirmektedir. Avluların her birinin tek bir giriş kapısı vardır. Üstte kot farkı zeminden biraz daha yükseltili, korunaklı bölüme, her yönden birer merdivenle ulaşılabilmekte ve her yöne gidiş geliş kolay olmaktadır. Bu kısım en geniş ve yoğun biçimde savunulan birimi oluşturmakta ve garnizona ev görevi yapmaktadır.
En yüksek ve en kuzeydeki birimlerinde sarnıçların büyük bir kısmı ve bir şapel bulunmaktadır. Yılan Kale'nin güneye bakan bir demir kapısı vardır. Kalenin beden duvarları adeta dantel gibi işlenmiştir. Yapı üzerinde Bizans, Haçlı ve Ermeni onarımlarına ait duvar kalıntıları göze çarpar. Ermeni onarımları, pervaz, pencere ve kapı üstü tonozlarında kendini gösterir; bu onarımları belgeleyen bir Ermeni yazıtı da yapı üzerinde mevcuttur.
Halk arasında kale, "Şahmaran Kalesi" olarak bilinir. Rivayete göre "Şeyh Meram" adında bir şahıs, burada yılan üretir ve terbiye edermiş17.
Yapıda kule kapılarından birinin üzerinde insan ve hayvan kabartması yer almaktadır. Ayrıca antik dönem seyyahlarından bazıları, kalede Şahmaran ile ilgili bir figürün de olduğundan söz ederler. Edwards, bu figürün Ermeni Prensliğinin ilk kralı olan Levon I'e (1198/99 - 1219) ait olduğunu söyler18.
Ovalık Kilikya'nm tarih boyunca önemli bir üssü olan Yılan Kale, halk arasındaki rivayetlerde ve kayalıklar üzerindeki gözü yukarılara çeken mimarisiyle ovadaki hakimiyetini sürdürmektedir.


Kaynak: seyahat.buneki.org/nm-Y%C4%B1lan_Kale-cp-250

DÜZELTME İHTİYACI

Bu sabah yazdığım yazılara bir göz gezdirdim ve kendimden utandım. Biraz özensizlikten biraz da aklımda olan şeyleri unutmamak için acele yazıyorum. Bu durumda da imla hataları veya anlamsız cümlelerle dolu yazılar yazmış oluyorum. Yazacağım roman için sponsor arıyorum diyen bir kişinin daha dikkatli olması gerekmez mi? Utandım gerçekten.
Fırsat buldukça akşamları veya bazen bu sabah olduğu gibi gündüzleri yazma imkanım oluyor. Bana kalsa günde 16 saat yazıp okuyabilirim ama maalesef bana kalmamış durumda.

17 Ekim 2007 Çarşamba

İSKENDERUN

İskenderuna giderken mutlaka künefe yemeliyim diyordum ve yedim de ama önce iş için uğradığım İsdemirle ilgili bir tespit.
Adanadan sabah 10 civarında yola çıktım. Otobanda ilerlerken sabah 10:30 civarı Dörtyol ilçesine gelmeden önce uzaktan bir sis denizi gördüm. Öyle güzel gözüküyordu ki sanki dağlar gökyüzünde uçarmış gibiydi. Daha pek görmediğim bu doğa olayının sebebini merak ediyor ve kendimce sebepler bulmaya çalışıyordum. Sabah yerin ısınmasıyla buharlaşan su baharı sebebiyle gökyüzünde asılı duran o bulut oluşuyor olabilirdi. Hatta arabayı sağa çekip fotoğraf da çekmek istedim ama makinanın pili bittiği için çekemedim. Neticede o güzel doğa olayı zannetiğim şeyin İsdemir fabrikasının bacalarından çıkan toz ve zehirli gazlar olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım. Maalesef işim gereği de tam o noktaya gitmek durumundaydım. Yazık cennet gibi bir yerimiz daha aynı akıbatle karşı karşıya, zehir solumak zorunda kalan onbinlerce kişi yaşıyor o bölgede. Üzüldüm.
Öğle yemeği için yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki İskenderuna gittim. Sulu yemek yapan bir yerde yemek yedikten sonra Antakya Künefecisinde dondurmalı künefeyi yedim. Ancak böyle tatlar insana yerken bu kadar çok keyif verebilir.
Yemekten sonra tekrar İsdemire döndüm ama aldığım iğrenç kokuyu ve burnuma, ciğerlerime giren tozu daha fazla çekmemek için işimi bitirir bitirmez ayrıldım oradan.

İskenderun ve oradaki fabrika ile ilgili aydınlatıcı bir yazı ilişikteki linkte mevcut.

http://www.ekolojidergisi.com.tr/resimler/12-6.pdf

NOT:
Iskenderun
Iskenderun is now a busy commercial centre and an important port of Turkey on the Mediterranean region. Once called Alexandretta, it was founded by Alexander the Great after his victory over the Persians. Iskenderun has an active, modern life with good hotels, restaurants and cafes among the palm trees by the Mediterranean sea, in a fine location on the shores of a deep bay and at the foot of high Amanos Mountains. The cuisine of Iskenderun is delicious, especially "Kunefe", a desert with cheese in it and eaten hot. Make sure to taste it. The best prawns can also be found here.

To the south of Iskenderun there is Ulucmar (Arsuz), a historical place and holiday town on the coast. You will benefit from the beautiful sandy beaches, sea and sun while you may do some water sports as well in one of the hotels or guest houses in a quiet atmosphere. As a contrast, on the way to Antakya there is mountain resort of Sogukoluk, which gives a good opportunity in summer months for a quite holiday.

On the way to Adana, you will pass through the large areas of fruit groves which provide all the orange, tangerine, and lemon needs of the whole country. Dortyol (the plain of Issos) is where Alexander the Great won over Darius II and Persians in 330 BC. In nearby Osmaniye there is a fortress at Toprakkale built by the Crusaders which is still impressive.

Nearby Iskenderun is Yakacik (Poyas) which preserves a splendid example of Ottoman architecture dating back to the 16th century; the Sokullu Mehmet Pasa Complex with a mosque, bath, bazaar, caravanserai, and medresse in it.

Kaynak:www.allaboutturkey.com/iskenderun.htm

16 Ekim 2007 Salı

ADANADA İKİNCİ GÜN


Bugün Adanada ikinci günümü geçirdim. Advansa'ya gittim ve Orçun Beyle görüştüm. Başka bir yerde yemek yedim, Asmaltı Adana Kebapçısı. Burada bizim Adana dediğimiz yiyeceğe "Kıyma" diyorlar.
Müşteri ile görüşmeye gitmeden önce Asma Altı Restaurantın arkasındaki oto yıkama yerinde arabayı temizletirken berberde sakal traşı oldum. Ona nereyi tavsiye edebileceğini sorunca heryeri dedi. Belliki Adanayı seven birisi. Bir insanın yaşadığı yeri bu denli sevmesi güzel birşey dedim. Bunu söylerken benim de aynı tavrı Ankara için sergilediğimi düşünüyordum.
Berberden bir tavsiye gelmedi ama orada bizim konuşmamıza kulak misafiri olan bir müşteri söze girdi ve ben size tavsiyede bulunabilirim dedi. Saat kulesine gelmeden az önce gerçek Asmaltı restaurant vardır buradaki orjinal değil. Sahibi emekli polis olur hem de benim köylümdür ama kebabı orada yemelisin dedi. Eğer alkol de almak istersen biraz pahalıdır ama orası da iyidir diyerek Ortaklar Kebapçısını tavsiye etti.
Oralara gider miyim gitmez miyim bilemiyorum. Bildiğim şey Adanalılar çok sıcak kanlılar. Sanki uzun süredir tanışıyormuşuz gibi gözünün içine bakarak konuşuyorlar. Kullandıkları kelimeler de önce itici gibi geliyor ama altında yatan sıcaklığı hissettiğinde hoşuna gidiyor.
Yarın da İskenderuna gidiyorum. Orada da künefe yemeyi planlıyorum. Bakalım bu seyahat bittiğinde kaç kilo almış olacağım. Yerken iyi de bir de kilo yapmasalar.

SAMSUN


Bayramdan önce Samsundaydım. Uzun ince bir şehir. Sahil boyunca uzanıyor. Şehir merkezinden kalacağım otele 15 km kadar giderek ulaşabildim. Otel güzeldi deniz kenarında dalga sesleri ile uyumak iyi geldi. Omtel Otelde kaldım.
Samsun yolu Havzadan sonra çok bozuk bir kamyonun arkasına takılıp dakikalarca yavaş yavaş gitmek zorunda kalıyorsun.
Yemek yediğimiz yer Gülhan Restaurantdı. Ankarada Samsun pidesi meşhurdur, doğal olarak pide yedim. Oldukça lezzetliydi, güzel yapıyorlar.
19 Mayıs Üniversitesinin yeri harika. Ormanın ortasında kendinizi dağ gezisine çıkmış gibi hissediyorsunuz. Her taraf yemyeşil. Umarım zamanla bozulmaz.

NOT:
Samsun, Küçük-Asya olarak bilinen, Anadolu Yarımadasının kuzeyinde Orta Karadeniz Bölgesinde, Kızılırmak (Eski Halys Alis) ile Yeşilırmak (Eski İris)in denize döküldüğü yerler arasındaki yörede Mert Irmağı ağzına kurulmuştur.

Samsun'un tarih öncesi çağlarda ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında kesin bilgiler yoktur. Kentin güzeyindeki "Dündar Tepe" höyüğünde yapılan arkeolojik araştırma ve incelemeler Kalkolotik ve Bakır Çağlarına ait bir uygarlığın yaşadığını ortaya koymuştur. Ayrıca söz konusu yörenin Hititlerden önce ve onların döneminde "Gaskalarca" da yerleşim yeri olarak seçildiği Hitit yazılı kaynaklarından anlaşılmaktadır.

M.Ö. 12 YY'da Anadolu'da Hitit siyasal egemenliğinin kalkmasından sonra Samsun'un çeşitli devletlerin nüfus alanı haline geldiği sanılmaktadır. M.Ö. 750-760 yılları arasında Anadolu'da Yunan kolonilerinin kurulduğu dönemde Samsun, "Amisos" adlı küçük bir yerleşim merkezi idi. Şehrin İon şehri devletlerinden Miletos (Millet) tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Bu çağlarda şehir pek çok defalar el değiştirmiştir. M.Ö. 5. YY'da Atinalılar, M.Ö. 4.YY'da önce Persler daha sonra da Makedonyalılar (İskender) egemen olmuştur. M.Ö. 331 yılında Büyük İskender Amisos'u bağımsız şehir olarak ilan egemenliği bu şehirde de etkin olmuştur.

M.Ö. 47'de Romalı Sezar'ın kesin egemenliğine giren Samsun, bu egemenliği izleyen ve Hıristiyanlığın yayıldığı Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olarak siyasal tarihte ve dinler tarihinde yer alır. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu kapılarının Türklere açılmasından sonra Samsun, Anadolu'nun fethi ile görevli komutanlardan Melik Danişment Gazi ve onun kurduğu Beyliği denetimi altına girmiştir. 12. YY sonlarında Anadolu Selçuklu Devletinin eline geçmiştir. 14. YY'da Canik Beylerinin yönettiği Samsun ve dolayları, Osmanlı Devletini ikinci kez kuran Çelebi Sultan Mehmet eliyle, 1413'de Osmanlı yönetimine katılmış, 1427 yılında da Canik adıyla ilk kez haritaya geçmiştir. Samsun ve yöresinde tütün ekiminin yaygınlaşması ve buharlı gemilerin Karadenizde işlemesiyle 19.YY'da Samsun Karadenizde küçük bir iskele durumundan kurtuldu.

1869 yılında büyük bir yangın geçiren Samsun'un hemen hemen tamamı yanarak kül oldu. Fakat zengin bir ticaret merkezi ve şehri olduğunda kısa bir zamanda kalkındı. Fransa'dan getirilen bir mimarın planına göre şehirde birbirini dik olarak kesen dar sokaklar ve caddeler boyunca evler yapıldı.

1. Dünya Savaşından sonra parçalanan ve düşmanlar tarafından istila edilen cennet vatanımızı kurtarmak için harekete geçen Mustafa Kemal Paşa, ordu müfettişi sıfatıyla Bandırma Vapurunda, yağmurlu ve fırtınalı bir havada Karadeniz de üç gün çalkalandıktan sonra 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basarak Milli Mücadelenin ilk adımını attı. Söz konusu tarih, Gazi Mustafa Paşa tarafından "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak ilan edilmiştir. İlan edildiği 1936 yılından beri her yıl "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanmaktadır.

Kaynak:www.karadenizgezi.net/samsun/ymicme.htm

BAYRAM BİTTİ ADANADAYIM


Bayramı da bitirdik. Geldi ve geçti. Bayramları çocukluğumdan beri sevmem galiba akraba ilişkilerim iyi olmadığından. Mesai başladı ve şu an Adanadayım. Adana ile ilgili ilk izlenimim bu şehir yemeyi seviyor. Ana caddelerinden birisinde gezdim ve sağlı sollu onlarca kebapçı gördüm. Hemen hemen hepsi de doluydu.
Doğal olarak gelir gelmez bir kebapçıya oturduk. Zaten Adanada kebap yemenin ne kadar kaeyifli olacağını bildiğimden öğlenleyin de birşey yememiştim. Biraz abarttım ve 1,5 Adananın üstüne 1 porsiyon da ciğer yedim ama yerken çok keyifli olan yemek şu an mideme eziyet ediyor.
Turgut Özal Bulvarı üzerinde olduğunu düşündüğüm Eyvan Kebapçısında yedim kebabı yemek de servis de güzeldi. Garsonlar çok sempatikti. Oradan kalacağım otele geçtim biraz bulmakta zorlandım ama Hastaneler levhasını takip ederek Hekimevini bulabildim. Nehir gibi bir suyun hemen yanında kaldığım otel. Acaba bir nehir mi yoksa Haliç mi bilemiyorum.
Birkaç gün Adanadayım belki izlenimlerimi yazmaya devam ederim.


NOT:
1950'den sonra yoğun bir gelişme gösteren kentin yerleşim tarihi Tepebağ Höyüğü'ndeki surlarla çevrili yerleşim ile Neolitik Çağ'a inmektedir. Kent prehistorik devirlerden itibaren Anadolu'yu Gülek Boğazı ile Tarsus'a bağlayan yol üzerinde olduğundan önemlidir. Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan Geç Hitit Krallığı sınırları içinde kalan bölge daha sonra sırasıyla Assur, Pers ve Büyük İskender'in egemenliğine girmiştir. İskender'in ölümünden sonra önce Seleukoslar, M.Ö. 66'da da Romalı Konsül Pompeius tarafından ele geçirilmiştir. Roma ve Bizans devirlerinde önem kazanan kent, 704'te Araplarca ele geçirildiyse de 9. yüzyılda tekrar Bizans egemenliğini tanımıştır. 11. yüzyıl sonunda Selçukluların, 14. yüzyıl ortalarında da Memlukluların egemenliği görülmektedir. Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. 1833'te Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın işgaline uğrayan kent, 1840'ta Londra Antlaşması ile yeniden Osmanlı yönetimine girmiştir. 1867'de kurulan Adana vilayetinin merkezi olan Adana, I. Dünya Savaşı'nın ardından Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Fransızlar 5 Ocak 1922'de Adana İtilafnamesi hükümleri uyarınca kenti boşaltmışlardır.
Kaynak:www.portalistan.com/adana-ili/

8 Ekim 2007 Pazartesi

KUŞ AĞACI (bird tree)


Dallarda kuşlar, meyva gibi, yaprak gibi.
Birds at the arms, like a fruit, like a leaf.

MARTILAR VE HAYDARPAŞA (seagulls and Haydarpasa)


Martılar ve Haydarpaşa değişmez ikili. Hangisi diğerinin güzelliğini artırıyor bilemiyorum.
Seagulls and Haydarpasa are constant duo. I dont know which one increases others beauty.

NOT:
Anadolu-Istanbul bağlantısını sağlayan demiryolunun başlangıç noktası olması açısından ayrı bir önemi olan ve bulunduğu Haydarpaşa semtinden dolayı "Haydarpaşa Garı" olarak anılan bina, aynı yerde daha önce bulunan ilk Haydarpaşa istasyon binasının yerine yapılmıştır.Yapımına 30 Mayıs 1906'da başlanan ve 19 Ağustos 1908'de hizmete açılan binanın mimarları Otto Ritter ve Helmuth Cuno'dur. iki kolu farklı uzunlukta olan "U" planlı bina, iç avlusu kuzeye, köşe kulelerinin de bulunduğu ve cephe boyunca devam eden merdivenler üzerinde yükseltilmiş olan deniz cephesi ise güneye bakacak şekilde konumlanmış ve her biri 21 m uzunluğunda 1.100 ahşap kazık üzerine inşa edilmiştir. Bina 6 Eylül 1917'de bir sabotaj girişimi ve 1979'da bir tanker kazasından zarar görmüştür. 5 katlı binanın her katında bir koridor etrafına sıralanmış ve büro olarak kullanılan odalar bulunmaktadır. Odaların özgün kalem işi bezeli tavanlarından yalnızca "permi odası" olarak kullanılan odadaki tavan, özgün bir örnek olarak kalmıştır. Köşe kulelerinde ise, üst katlara doğru küçülen dairesel planlı mekânlar yer almaktadır.

Doğu ve güney cepheleri arasındaki kulenin zemin katı kaburgalı tonoz, üst katlara çıkan mermer merdivenler ise her katta, taş kemerler arasında yer alan çapraz tonozlar ile örtülüdür. Demir merdiven korkulukları dolama dal motifleri ile bezelidir. Özel tonozlu mekânlar dışında binada volta döşeme kullanılmıştır. Güney cephesindeki merdivenlerle yükseltilmiş platformdan girilen ve peronların bulunduğu iç avluya açılan salonda, tavan-duvar birleşim yerlerindeki bezeli furuşlar, kemer ayaklarındaki alçı kabartma barok bezemeler ve renkli vitraylar dikkat çekicidir. Deniz cephesinde zemin katta sepet kulpu biçimindeki kemerler içinde bulunan vitraylar, 1979'da Haydarpaşa Limanı açıklarında meydana gelen tanker kazasındaki patlamayla kırılmış olan özgün vitrayların yerine sonradan yapılmıştır.

Binanın deniz cephesi neorönesans düzende olmakla birlikte, gerek zemin kattaki sepet kulpu biçimindeki kemerler, pencere ve kapı alınlıklarındaki dolama dal kartuş ve girland gibi barok bezemeler ile balkon korkulukları, gerekse de doğu ve batı cephesindeki çıkmalarla bina, 19. yy seçmeci üslubunu yansıtmaktadır ve cepheleri zemin kat seviyesinde bosajlı, üst katlarda ise taraklanmış kumtaşı ile kaplanmıştır. Doğu ve batı cephelerinde kimi yerler sıvalıdır. Deniz cephesi, köşe kulelerinin taş balkon korkulukları, barok bezemelerin bulunduğu üçgen alınlıklı pencereler, kat kornişleri ve pilastrlarla oldukça zengindir. Bunun yanında dikdörtgen pencerelerin bulunduğu avlu cephesi oldukça sadedir. Binanın arduvaz kaplı dik meyilli çatısını ve köşe kulelerini örten konik örtülerini, bulonlarla bağlanmış çelik strüktürler taşımaktadır. Bunların yanında çatı strüktüründe ahşap makaslar da kullanılmıştır.

Binanın kuzeydeki avlusu, çelik strüktürlü peron bölümünü içermektedir. Bu kurgusuyla, kente dönük cephesinde seçmeci üslupta bir yapı ile arkasında peron bölümleri olan tipik bir 19. yy istasyon binasıdır.


Kaynak:http://www.haydarpasadayanismasi.org/index.cfm?sayfa=tarih

ZEYNEP, GÖZ, SAÇ (Zeynep, Eye, Hair)



Zeynep'in gözünden ve saçından detaylar.
The details of Zeynep's eye and hair.

İSTANBULDA


İstanbul ve güzel anılar ne kadar zorlanıyorum. Çekip çıkarmak ve bulmak güç oluyor. Ailecek gidilen Şile seyahatimizde doğanın ortasında keyifli bir yürüyüş. Kışa girerken yazı hatırlatan hoş bir an.

KEDİLER (Cats)


İstanbul'la ilgili ender sevdiğim şeylerden birisi de sokak kedileri idi. Özellikle Kadıköy'de oturduğumuz bir yıl boyunca kedileri daha yakından izleme imkanı buldum.
Her kedinin kendine has özellikleri olduğunu, hiç birisinin bir diğerini benzemediğini gördüm. Aynen insanlar gibiydi onlarda karakterleri ve tipleri çok farklı ve çok kendine hasdı.
That was the street cats which I liked about Istanbul. I found an oportunity to observe cats while I stay at Istanbul. I saw that all the cats have different features and dont like each other.They was same like human, each of them has own characteristics.

6 Ekim 2007 Cumartesi

ÇAY VE SİGARA (Tea and Cigarette)

Tiryakiler iyi bilirler çay ve sigara ayrılmaz ikilidir.

Biraz dikkatsizlik biraz da özensizlikten çay lekesi can sıkıcı haller alır bazen.
Sometimes tea blot becomes embarrassing situation. Maybe carelessness or negligence is the reason.

5 Ekim 2007 Cuma

HANGİSİ DOĞRU (Which one is true?)

Yıllarca inandığınız ve doğru olduğunu düşündüğünüz yaşama bakış açınız ya yanlışsa. Daha doğrusu bu bakış açısı size ve çevrenize zarar veriyorsa ne yapmalı? Yıllarca bildiğim ve uygulamaya çalıştığım şey galiba bana zarar veriyormuş.

Cahil insanları eleştirip durdum yıllardır, ayrıca düşüncesiz, gününü gün eden, yemek - içmek - gezmekten başka derdi olmayan, bilinçsiz, duyarsız vb. bana göre insan olmanın değerini ve anlamını bilmeyen kişileri kınadım. Neden yaşadığının sorgusunu yapmaya bile gerek duymayan boş kişilerdi bunlar. Kitap okumaz, siyasetle, tarihle, felsefeyle ilgilenmez ve bununla da gurur duyarlardı böyle kişiler. Ben kendimi parçalar hergün kendime yeni birşey katıp güruh diye nitelediğim böyle insanlardan kendimi ayırmaya çabalardım. Çünkü insan olmamın gereği buydu, böyle yapmak benim görevimdi ancak böyle yaparsam doğru ve iyi bir insan olabilirdim.

Aradan geçen bunca yıldan sonra gözlemlerim bana beğenmediğim bu tip insanların daha mutlu ve hatta daha başarılı olduklarını gösterdi. Nedense böyle insanlar daha şanslıydılar. Böyle insanların işleri hep yolunda gider ve her işlerinden bir şekilde en faydalanabilecekleri yönde çıkarlardı. Yıllar sonra anladım ki okumak, kendini geliştirmek, hep daha bilgili olmaya çalışmak insanı mutlu etmiyor.

Peki mutlu olmak zorunda mıyız? Okumaya ve kendini geliştirmeye adanmış bir hayatı hedefleyen kişinin mutlu olmak birinci hedefi midir yada esas hedefi midir? Hani o bilindik laf var ya “cehalet mutluluktur” diye, bir kez yönünü bilgiye verdiğin anda mutlu olmak diye bir şey mümkün değil.

Bir konuda para kazanmak ve onun getirdikleri ile ilgili.
Bir evinin ve arabanın olmasını istemek, yazları tatile çıkabilmeyi ummak, lüks içinde olmasa da genel ihtiyaçlarını karşılayabilecek gelire sahip olmak neden hep bilinçsiz ve boş insanların elinde. Bir insan hem entellektüel birikime sahip olup hem de paralı olamaz mı? Ailesinden destekli zenginliği kastetmiyorum. Gerçekten kendi imkanlarıyla maddi refaha ulaşmaktan bahsediyorum.

Mec Kraa'nın yaptıklarını yapabilmek isterdim. Onun gibi insanlar ne yaptıklarını bilen ve her yaptığı işte başarılı olan istisnai insanlar.

Uzun sözün kısası yaşama bakış tarzımı değiştiriyorum artık birinci derdim daha birikimli olmak değil, daha kaliteli yaşamak.

TÜRKİYEDE DOĞMAK (Born in Turkiye)

Türkiye'de doğmuş olmak tam bir şanssızlık. "Harcanacak bir hayatın olsun istiyorsan Türkiye'de doğ" diye bir atasözü olabilir yıllar sonra. Torunlarımızın da hayatının harcanmaması için nasıl enerji bulacağız kendimizde. Öyle çok üzülüyorum ki, kendime ve benim gibi olanlara acıyorum.
Maalesef ne yaparak değiştirebilirim keyif almadığım bu kötü hayatımı bilemiyorum. Tekrar dünyaya gelmeyi benim kadar isteyen bir başka kişi var mıdır dünyada. Tekrar dünyaya gelmeliyim ama kesinlikle Türkiye'de olmamalı.
YAZIK.

Borning in Turkiye means you are unlucky. There will be new proverb many years later, "If you want a disposable life, born in Turkey" I am so sad about me and same as like me.
Unfortunately I dont know any method to change my destiny. Is there anybody who wants to born again more than me.
PITY.

Yalnız Kadın Artık Renkli


Elimizde siyah beyaz ve yalnız bir kadın vardı, hayatını renklendirdik. Belki Yalnızlıktan kurtulur diye.




Resmi şimdilik yükleyemiyorum sorun çıkıp duruyor. Daha sonra tekrar denerim.
Daha sonra denedim ve oldu. Artık mutlu bir şekilde hayatıma devam edebilirim.

2 Ekim 2007 Salı

FACES

There are lots of faces.
Nobody sees
Alone in the crowds
crying beyond the clowns

Black is not black here
white is not white
this is nightmare
fredy is fredy

Yazacağım roman sponsor bekliyor (waiting for a sponsor to write novel)

yazacağım romana sponsor arıyorum (searching for a sponsor to write novel)
Free Counters
Free Counter